Günümüzde ibadete açılsın mı? Cami mi olsun, kilisemi? tartışmaları devam edip giderken, esasında ilginç bir yapılış öyküsünün olduğunun unutulduğu da bir yapı aslında Ayasofya..
Ayasofya birçok kereler yapıldı ve yıkıldı.En son yıkılışı da Bizans tarihinde geçen Nika isyanı sırasında oldu M.S. 532 yılındaki bu isyan sırasında Ayasofya tamamen yandı.
Bizans imparatoru Justinyanus kiliseyi yeniden yaptırmaya karar verdi.Yapacak mimarı bir türlü bulamadı.O günlerde çok ilginç bir olay oldu ; Bir dini ayin sırasında elindeki kutsal ekmekçiği bir arı kapıp kaçtı.İmparator arının sakladğı peteği bulup getirene ödüller vaat etti.
Sonunda birisi bulup getirdi ve hayretlerle gördülerki petek mabet maketi şeklindeydi.mabedin mihrap yerinde de kutsal ekmek duruyordu.
Duvarlar kubbe seviyesine gelince bu defa mimarbaşı ortadan yokoldu.Roma’ya kaçtığını öğrendiler .7 yıl sonra mimar romadaki işini de bırakıp tekrar İstanbul’a döndü.
İmparator mimarbaşını görünce çok kızdı .Fakat mimarbaşı ona şöyle dedi : “Bu koca yapının temelinin çok sağlam olması gerekir . eğer kalsaydım acele ettirecektiniz ve yapının sağlamlığı tehlikeye düşecekti.”
Yukarıda Ayasofya’nın nasıl yapıldığıyla alakalı güzel bir video var , kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim..
Ayasofya’nın yapımı 40 yıl sürdü .Büyük kubbenin üzerine altın bir haç takıldı .
Bu haç o zamanlar öyle parlaktı ki , güneş vurunca ışığı Alemdağ’dan hatta Istranca Dağlarından dahi görünüyordu.
Ayasofyanın yapısı gereği bir takım efsaneleri de yer almaktadır.İşte onlardan bazıları..
*Justinyanus’un karısı İmparatoriçe Thedora , güzelliğinden başka birşey düşünmeyen çok günahkar bir kadındı.Ölünce yılanların kendisini yiyeceklerinden çok korkuyordu.
Bu nedenle kurşun bir lahit yaptırdı ve kilisenin büyük kapısı üzerine gömülmesini emretti.
Ancak efsaneye göre iki yılan lahitte delikler açarak girdiler ve ceseti yediler.Şimdi Ayasofya’nın giriş kapısı üzerinde görünen delikler yılanların açtığı delikler olarak kabul edilir.
*Ayasofya’nın kıble tarafındaki kapılardan soldan sayılınca sonuncusunun iç tarafında bir mermer sutun var.Bu sutunun en büyük özelliği kış ve yaz nemli olması.Bu sutuna “terleyen direk “deniyor.Sutunun zemininden başlayarak birbuçuk metrelik bir kısmı bakır plaklarla kaplı.
İnanca göre sürekli başağrısı çekenleri , sindirim sistemi hastalıkları olanları ve sıtmaya tutulanları bu direk tedavi ediyor.Önce iki rekat namaz kılınıyor sonra hasta avuçlarını önce bakır plaklara sonra yüzüne sürüyor.Bu üç kez tekrarlanınca hastalıklar iyi oluyor.
Ayrıca elleri çok terleyen kimselerin , direğin üzerinde bulunan deliğe parmaklarını soktukları ve artık ellerinin terlemediği birçok defalar görülmüş.
*Ayasofya’nın içinde büyük salonun ortasında bir kuyu var.Eskiden bu kuyu kalp hastalığına tutulanların sık sık geldikleri bir yerdi.Üç cumartesi ve art arda aç karnına buraya gelir , sabah namazı kılar ve bu sudan içerlerdi.
Bu gelenek cami müze haline getirilene kadar sürdü.Kuyunun üzerinde yaklaşık 50 cm çapında bir kapak var.7 metrelik bir çubuk sarkıtıldığında dibine ulaşılamıyor .Su hala mevcut tatlımsı ve mineralli …
*Ayasofya’nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var.Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta kraliçe Sofya yatıyor.
Yanlız bir tehlike var “Bu tabuta sakın dokunmayın ” deniyor.Çünkü tabuta el sürülürse büyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş.
*Ayasofya’nın güney tarafında ufak ve dar bir koridorun ucunda örülmüş bir kapı var.Buna “açılmaz kapı” deniyor.Anlatılanlara göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde Rum Ortodoks Patriği yanındakilerle bu kapının önünde dua ediyormuş.
Osmanlı ordusu kiliseye girince Patrik bu kapıdan kaçıp kaybolmuş ve kapı bir daha açılmamış.Her paskalyada bu kapının önünde kırmızı yumurta kabukları ortaya çıkarmış.
Bir de “kapanmaz kapı” miti var .Fetih günü Fatih’in ordusundan biri bu kapıya öyle bir vuruş vurmuş ki , kapı yere gömülmüş ve bir daha asla açılmamış.