“Tasarımımız yapının şekliyle sitenin doğal göze çarpacak şekilde arasında oldukça kuvvetli bir ilişki kurması, müze konseptinin tek başına baskın bir şekilde olarak peyzajda çakılmamasını, saf geometrik kutu biçimleriyle görüş koridorlarının iç mekanları oluşturmasını öne çıkarılmıştır.”
Müze birbiriyle ilişkili bileşenlerden beş pavyonun her bir spesifik bina programı yükünü taşımasıyla ortaya çıkmıştır. Birincisi devamlı bir sergi, ikincisi geçici sergi, toplumsal kullanıma açık bir oditoryum sınıfı ve bunlara destek sağlayacak servisler mekanı ve de idari ofislerden oluşur.
Geniş giriş lobisinde bulunan kafe ve geniş teras peyzajla birleşmeyi temin ediyor.
Pavyonlar tekdüze formda ve toprak rengi gösterisiz materyallerle kampusta kullanılmış olan sıcak “Duke Taşı” referans alınıp yapılıyor.
Pavyonların yerleşimi, ışınsal ve serbest, sitenin genel karakterinde olduğu biçimde eğimli, düzensiz, beşgen bir avlu etrafındadır ki avlunun bir çadır benzeri üstünü örttüğü cam çelik çatı müzenin lobisi ve heykel galerisinin üstünü kaplamaktadır.
Dış ortamın görüşünü ve ışığını içerisine alan atrium çatısı pavyonlar arasını tam olarak açmış olmaktadır.
İçerde ve dışarıdaki mekanlarda fazlaca görülemeyen şey aralarındaki ayrımlardır, lobi kafeterya terası gibi alanların yer döşeme yüzeyinin birbirlerine erişmişlerdir. Ziyaretçiler doğal malzemelerle yapılmış mimari tercihin farkına varırlar.
Bu düzenleme, gelecekte genişlemenin ve açık plan anlayışının gelişmesinin ilk tasarım konseptleri şeklinde eşsizdir.
Nasher Müzesi, 2 Ekim 2005′de törenle açıldı ve Duke Üniversitesi Sanat Müzesi’nin devamlı sergisini barındıracak ve yüksek kaliteli salonlarıyla da geçici sergilere ev sahibi yapmıştır.