“ Özellikle “bağlam” adı
verilen fiziksel mekânın verili ilişkiler örgüsünü
çözümlemeye dayalı düşünme etkinliklerinin
olası normatif klişelerine dair şüpheci yaklaşımların
ortaya saçılması bakımından bu tür zorunluluk
önermelerine mesafelenmek gerekiyor. “
Burhan Altınışık, Mimarist 2016/1 sayısında Deniz Müzesinin eleştirisi ile ilgili yazısından bir cümle. Cümlenin sonuna geldiğimde, başını unutuyorum, tekrar baştan okuduğumda da, sonunda kayboluyorum. Ne kadar konsantre olursam olayım, nafile.
Buradan anlaşılacağı gibi, benim Mimarlığın Söylem dili ile ilgili bir sorunum yok, benim sorunum, yazım ve ifade dilinde.
Mimarlık, Felsefe ve Dil , saç ayağının ortasında kaldık.
Tamam, kabul ediyorum, Felsefe bir düşünme bilimi. Düşüncenin ifadesi de Dil. Dil gelişime açık olmalı, daha rahat bir ifade olanağı sağlamalı, zamanla paralel bir uzam içinde olmalı.
Özellikle bazı Mimari Akademik çevrelerin ve Felsefe –Mimarlık kesişimlerindeki Felsefecilerin yazım dili, Halk koşularının önünden arayı açıp kopup giden öncü grup gibi oldu. Arkadakileri düşünen yok. Biraz sitemli oldu ama….
Umberto Eco, ( Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı, Çeviri Kemal Atakay ) Babil’in Yeniden Değerlendirilmesi bölümünde, Dante ye atıfla , “ Bir tamamlanmamışlık öyküsü olarak, Babil Kulesinin öyküsü ,İnşaat için bir araya gelmiş etnik gruplara ait dillerin doğuşu değil, teknik dillerin çoğalması olarak görülür. Mimarlar, mimarların dilini konuşur, taş taşıyanlar, taş taşıyanların. “ Hani nerede konuşuyor ?
Bu sorun yeni değil tabii.
1.11.1976, Yapı dergisi, 21. Sayısında Doğan Hasol, “ Mimarlık Dili Üzerine “ başlıklı yazısında, tam 41 yıl öncesinde bu konuya değinmiş.
Mimarinin Yalnızca Biçimsel Yaratma Olarak Benimsenmesi.
“ Mimarlık dili, mimarın öğrenimi ve mesleki uygulaması sırasında kullandığı dildir. Daha fantezist bir yaklaşımla “mimarın dili çizgisidir” diyenler çıkabilir. “
“ Mimarlık terimlerini kapsayan yabancı sözlüklerin pek çoğunda mimarlık dili bu kadar geniş kapsamlı düşünülmemekte, terimlerin seçimine biçimci bir anlayışla yaklaşılmaktadır. Özellikle mimari yaratmaya, biçime değgin terimler sözlük kapsamı içine alınmakta, buna karşılık yapıya, yapı malzemesine, şehir planlamasına vb, çok az yer verilmektedir. Kanımca bu yaklaşım, mimariyi yalnızca biçimsel yaratma olarak benimseyen 13. yy. yaklaşımıdır. “
Devam da edecek bu durum.
Bu yeni Kavramları, bu kavramları ifade etmeye çalışılan yeni terimleri hızlı bir şekilde günlük konuşma diline katmak zor gerçekten. Birazda bize özgü yanlış algılamalar, bu süreci zorlaştırıyor.
Fenomen…
Hegel in ilk kez, “Die Phaenomenologie des Gestes” (Ruhun Fenemolojisi ) eserinde kullandığı ve daha sonra Edmund Huserli’ nin Fenemoloji olarak Felsefenin bir alt bilimi haline getirdiği Fenomen terimi, sokakta çok farklı bir yerde kullanılıyor.
Sanırım Hegel mezarında fırfır dönüyordur…
Belki de bu yüzden, yeni terimleri algılamakta zorluk çekiyoruz.
Paralaks.
Buna benzer başka bir terim, Paralaks.
Aslında Gökbilimde kullanılmakta. Iraklık açısı.
İlk kez Kant ın Felsefeye dahil ettiği bu terimi , Slavoj Zizek “ Mimari Paralaks” ile Mimarlık Literatüründe de yerini almıştır. Ahir Zamanlarda Yaşarken “ Living in the End Times “, ( Metis Yayınları, çeviri Erkal Ünal ) in içinde bir bölüm. Encore den aynı yıl Mimari Paralaks, Bahadır Turan tercümesi ile ayrı bir kitap olarak yayınlandı ve ilk baskısı da tükenmiş durumda.
Türkiye de Mimari Literatüre bile girişi Paralaks yani. İki ayrı kitap, iki ayrı çeviri.
Önce ; Nedir bu Paralaks. En amiyane tanımı, Yavuz Turgul un Av Mevsimi filminden, Komiser Ferman ın (Şener Şen) anlatmak istediği ve İdris in ( Cem Yılmaz ) ölmek üzereyken anladığı, bakış açısı. Turgul un senaryosunun bence temelini oluşturuyor. Aynı noktaya farklı açılardan bakmak.
Kitaplar 2011 yılında yayınlandıktan sonra, İTÜ Fen Bilimleri Mimari Tasarım ve Eleştiri İnternet sitesinde, YTÜ ve İTÜ Yüksek Lisans Tezlerinde ve bazı Mimari Yayınlarda konu ele alındı.
Kısaca öncelikle bunlara bakalım, sonra da kendi yorumumuzu katalım.
YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü Nehir Sanrı, Yüksek Lisans Tezi. “ Mimari Paralaks Yoluyla Ara Mekan Kavramı”
Sanrı, tezinde farklı noktalardan bakışlarla oluşan, sadece Mekansal değil, birçok alandaki Antagonizmaları da irdelemiş. Ara Mekan Kavramını birçok boyuta taşıyarak ele almış.
“ Araların, tasarımlarda, içlerinde barındırdıkları potansiyellerini gösterebilmeleri ve aralara “bilinçli üretimlerden arta kalan“ mekan bakışının dışına çıkabilmesi için “paralaks kavramı“ yorumu ile ara mekanları ele almak gerekir. Paralaks kavramı, görsel sanatlardan astrolojiye, dinden felsefeye, fizikten sosyolojiye, birçok alanda kavramsal bir temel olurken, mimari alanda da Zizek’in “ mimari paralaks“ tanımlamalarıyla desteklenerek kendisine yeni bir kimlik bulmuştur.”
Mimari Tasarım ve Eleştiri Sitesinde 20.05.2012, Özler Dinler, “Zizek ve Paralaks Üzerine” yazısında Paralaksı;
“ Düşünce sisteminin biraz dışına çıkılması – zaten tüm alanlarda alan içi konuların içinin boşluğunun fark edilmesi tüketim nesnesi haline gelen tüm sınır içlerinin artık aşılması ve her türlü imgelemeden kurtulan yaratıcı bir muğlâklık iç – dış, öte – beri ikileminden kurtulan ve 3. Boyutta bakabilen – mimarlığa sadece mimarlık olarak bakmak değil tüm sınırların içindeki açıklıklardan bakabilme çabasıdır paralaks.” İfadesi ile Kavramı çok daha geniş bir alana yaymıştır.
Aynı sitede, 28.05.2012 Gül Seda nın “Mimari Paralaks” yazısında ise;
“ Slavok Zizek, Ahir Zamanlarda Yaşarken adlı kitabında yer alan Mimari Paralaks makalesinde bizlere mimari görünürün ötesindeki anlatımını ve bunun nasıl anlamlandırdığını gösteriyor. Modernliğin ve işlevselliğin binayı sıkıcı ve huzursuz bir hale getirdiğinden bahsediyor ve binayı yaşanabilir kılanın işlevsel olmayan öğeler sayesinde olduğunu söylüyor. Biçim ve işlev arasındaki mimari paralaks, estetikleşen deri ve yapı arasındaki boşluktan oluşuyor.” diyerek , bir mekanı veya mekanlar kompleksinin dışını kaplayan deriye ve bu mekanların işlevine farklı bakılması ve anlamlandırılması gerektiğini söylüyor.
Yine aynı sitede, 30.05.2012 tarihli Can Basar ın yazısının bir bölümü;
“ Zizek, mimari paralaks metninde sınırlardan ve sınır aralarından, tanımlardan ve tanımların aralarında sıkışmış olandan, çatlaklardan ve ötekilerden bahsediyor. Kentsel ölçekten, mimari eleman ölçeğine kadar (spandrel) bu aradalıklar, mimarlar için bilinçli bir üretime değil, bilinçli üretimin artıklarına işaret eder. Yani, doğrudan tasarlanan değil, başka bir tasarımın sonucunda kendiliğinden ortaya çıkan durumlar ya da mekanlar. “
29/05/2012 Volkan Taşkın. “ Parallax View : Kabuk ve Cephe “
“ Kabuk, işlev-form diyalektiği ile açıklanamıyor çünkü işleve dair her şey, kabuğun arkasında çözülmüş durumda. İşlev, formu dikte etmiyor: işlev, form oluyor. Nasıl olsa, perde arkasında kaldığı sürece, mimarlığın sözünün orada değeri yok… Taşıyıcı karkasın bittiği yer işlevin sona erdiği yer, ondan sonrasında, bütün kaygılardan sıyrılmış bir mimarlık başlıyor: kabuğun hedonist tasarımı. Kabuk bu haliyle, tam da Zizek’in tasvir ettiği toplumun bir izdüşümü: kaba, uyumsuz fakat iddialı. Dikkat çekmek istiyor fakat, dikkat çekmenin sadece bir tüketim mecrasına dönüştü bir zamanda, çoğu zaman “Warholvari” bir kısa dönem ünü ve şansı varsa birkaç dergide fotoğrafıyla idare etmek zorunda kalıyor.” diyerek form ve kabuk ilişkisini açımlıyor.
Zizek, Tüketim metalarındaki , Gerçek, Simgesel ve İmgesel düzeyleri Mimariye de uygulamaktadır. Her bir düzeyi farklı açılardan irdeleyen Zizek, ortaya çıkan fenomenleri Mimari Paralaks yorumu ile tanımlıyor.Özellikle Simgesel Düzeyin açılımında, için işlevi ile dış formun arasında oluşan ara mekanların önemini vurguluyor. Özellikle kabuk yerine deri ifadesi kullanarak, sınırların inceldiği veya cephenin tümüyle kaldırıldığı bir Postmodern etkinin Mimarlığı da sarmaladığı yönündeki düşüncelerini aktarmaktadır. Son bölümde, Mimarları,Tasarımlarını yaptıkları yapılarda, önemsenmeyen ve işin doğası olarak ortaya çıkan farklı ölçeklerdeki spandreller için uyarıyor. Bunların, bu mekanları kullanan insanlar için önemli olabileceğini,
“ Hayallerimi ayaklarının altına serdim,
Usul usul yürü, hayallerimin üstünde yürüyorsun çünkü. “
dizeleri ile anlatmaya çalışarak bitiriyor kitabını.
Kitabın çevirisindeki bazı Mimarlıkta alışılmış kavram ve terimlerin tam yerinde olmaması, örneğin deri, kabuk,zar gibi sınır tanımlarının kullanıldığı yerlerdeki ince nüanslar, anlamda çelişki yaratmasına rağmen, Daimon Yayıncılık, Aykut Köksal a katılmamak elde değil.
“ Bir Kitabın Hiç Çevrilmemiş Olması, Kötü Çevrilmiş Olmasından İyidir”
Özüm İtez in Arkitera da yayınlanan 17.11.2016 tarihli röportajında Yayıncı Aykut Köksal da bu konuyu çok samimi bir şekilde dile getirmiş.
“ Mimarlık Yayıncılığı özel bir bilgi alanı olduğu için bu alanda uzman çevirmen ve editör bulmak zor. Türkiye’de zaten çevirmenlik neredeyse gönüllü bir işe dönüşmüş durumda çünkü yayın piyasasında ödenen ücretler çok düşük düzeyde. Bu yüzden çevirmenler düşük bir ücret karşılığında adeta kendileri için yapıyorlar bu işi. İyi bir editoryal çalışma için de çok farklı değil durum. Ben baştan beri yayınladığımız kitapların neredeyse tümünde editörlük işini de yüklenmek durumunda kaldım. “
Daimon un yayınladığı Günther Fischerin , Mimarlık ve Dil kitabını (Çeviri: Dilbilimci Fatma Erkman Akarson ) çeviri olarak başarılı buldum. Sadece kitabın adı, Mimarlık ve Dilbilimi olsaydı daha iyi olurdu. İlk algıda, Mimarlığın söylem dili gibi algılanmakta, fakat kitabın içeriği, Mimarlık ve Dilbilgisinin temelindeki ortak yapılandırmayı kapsamaktadır.
Halk koşusundaki Öncü grup ile arkadan gelen kalabalık….
Her ne kadar, bu arayı açmamak , arkadan gelen grubunda ara sıra antreman yapmasına bağlı.
Mimarlık , üretkenlikten düşülse bile çengele asılacak bir Meslek değil. Sosyal bir topluluk içinde her an bir pire ile karşılaşabilirsiniz. Bu pire; hani “ Sofinin Dünyası Jostein Gaarder “ Silindir Şapkanın içinden çıkan tavşanın tüylerinden, dışarıyı görmek için tırmanandan. Sizin mimar olduğunuzu öğrenince yüzeysel bilgisiyle derin mimari kuramları sorgulayan bir sohbetin tam ortasında kalabilirsiniz. O yüzden arkadakiler , Öncü grupla arayı çok açmayınız bence.
Bunun için öncelikle literatürü takip etmenizdir.
Literatür için önerilerim;
Özellikle Güncel Akademik Eğitimin en canlı izleneceği yer ;
Diğer Akademik Yayın ve bildirileri bulabileceğiniz site;
Bunun dışında tabiki internette takip edebileceğiniz bir çok Eğitim Kurum Sayfaları ile Mimari Portallar da bulunmakta. Ve tabiki başta Mimarlar Odası ve YEM olmak üzere birçok Meslek Odaları ve Yayıncı kuruluşlar.