Kahveyi damarlarında, beyninin kıvrımlarında, verdiği nefeste hisseden mimarlık öğrencisi için bölüm sonu canavarı.
Uykusuzluktan gözlerin ayrı yerlere odaklandığı halde jüriye çıkıp, bir de projeyi anlatmak yeterince eziyet vermiyormuş gibi, jüri de ki egoistin teki hoca birisi mutlaka maketin bir parçasını kopartır. Evirir çevirir elinde, “acaba şöyle mi olsa” diye, 4 yaşındaki çocuk gibi oynar kütlelerle..
Bir taraftan projeyi anlatmaya çalışır; bir yandan da kendi legosu olmayıp, kuzenlerine lego oynamaya giden hocanın davranışlarına dikkat etmeye çalışmak, hücreler arası bağlantısı bile zayıflamış öğrencide aşırı yüklenmelere neden olabilir.
İç sesin; “yeter bırak, maket mi bıraktın ortada “der.
Bu cümleyi deyip, sonra gün batışına doğru yürümek için bir kere daha üniversite okurdum.
Hocaların, nazilli bardağı gibi masada dizilip projeye bakmasının esas olduğu mimarlık jürisinde, maketle oynayan beyin özürlü dışında, bir tane de kırmızı kalemli ruh hastası vardır.
Diğerleri otururken, bu kılıcını kuşanmış lancelot gibi masadan kalkar, ve geceler boyu çizmeye çalıştığınız projeyi, hoyratça sına kırmızı kalemle karalar. ara sıra destek için, masadaki kabalıklara dönüp, “yanlış mıyım hocam?” diye güven oyu alma ihtiyacı duyar.
“hayır yanlışsın, kırdırtma bana o kırmızı kalemini” demek için, akademik kariyer yapıp, profesör olurdum.
Tartışmalar, tartışmalar ve tartışmalar..
Çoğu zaman gelenekçilerle jön Türkler birbirine girer. Tek bir proje üzerinde çıkılmaz girdaplarda dolanırlar. bu sırada, projesinin başındaki öğrenci, midesinde çalkalanan kahve ile sinir krizi geçirmemek için, başka şeyler düşünmeye çalıştıkça, pafta da ki çizgiler kolbastı oynamaya başlar.
Jüriden sonra her şeyin güzel olacağı inancı, jüri güzel geçse bile, metabolizma çöktüğü için gerçekleşmez. İnsan uyumak bile istemez. elinde parçalanmış maketi ve kırmızı kalemle süslenmiş paftalarıyla dünyanın orta yerinde kalır. tam bu sırada, mimarlık okumaya karar veren akla küfretmek adettendir. Bayan adaylar, ağlamayı tercih edebilir. Tek bir göz yaşına, tüm Avrupa yakasındaki kilim desenli apartmanları yıkacağım kadar güzel kızlar, inci tanesi gibi döker yüzlerini. Kurumuş incire dönmüş adamların bu göz yaşına sebep olurlar. Keskin kılıcım ile isyan kansız olmaz. O maketle oynayan kokojambonun, kolunu keser, kesik kolu ” acaba böyle mi olsa” diye diğer eline veririm. Cebimden çıkardığım kırmızı ruju, elinde kırmızı kalemle biraz önce terör estiren tarator’un yüzüne hoyratça sına sürer, yeni joker yaparım. diğerlerine bir şey yapmaya gerek kalmaz, “geç oldu, gidelim” derecesine kalkarlar masadan. oracıkta dedirtirim. jürilerin gereğini düşündür türüm.
Yapmışız işte iyi kötü kötü tarafları abartacağınıza, iyi tarafları söyleyin ona göre çalışalım öğrettiğiniz bir şey yok, egolarınızla boğuşuyoruz dönem boyunca zaten ne isterseniz yapmak zorunda olduğumuzdan, ortalık birbirine benzeyen bina dolu.
Geniş mekanlar düşünürken, “kolonlar nerede, kolonsuz olmaz” diye 4 metrede bir kolon diktiriyorsunuz, sonra kültür merkezi diye lale apartmanı gibi bir şey çıkıyor sonra da bu niye böyle oldu falandı filan böylece devam eden bir işkence stilidir genele de Mimarlık Fakültelerin de kullanılır.
Bunları yaşamayan veya bunları düşünmeyen Mimarlık Öğrencisi derneğimizden en kısa sürede kaydını aldırsın…
Bir jürinin daha sonuna geldik kazasız belasız geçmedi ama…