Mimar Kadri Eroğan ve Bir Dağ Masalı, Öğretmen Ahmet’in Modernleşmede kesişen öyküleri

    6 yıl önce yazıldı. Yazar:
    Abone Ol :  

    İstanbul, Ulus Mahallesindeki Adnan Saygun Caddesi üzerinde bulunan , Alara apartmanının sağ tarafındaki dar merdivenlerden arka bahçeye doğru inerken kanat sesleri gelmişti kulağıma. Kadri Eroğan, Yalıların, Sarayların  Mimarı olarak bahsetmişlerdi bana,bürosu için eleman aradığını duyan meslekten bir ağbi ile bürosuna gidiyorduk. İ.T.Ü. de Lisans bitimi, Yüksek Lisansa başlamıştım. Bahçe de beton bir pergolanın altında,ön kısmı kafes teli ile çerçevelenmiş, arka kısmında ahşap yuvaların olduğu büyükçe bir güvercin kafesi vardı, duyduğum kanat sesleri buradan geliyormuş. Hemen sağ tarafa dönünce, büroyu gördüm. İki katlıydı. Üstte özel bir görüşme odası ve banyo-wc. Altta ise çalışma salonu ve küçük bir mutfak vardı.  Bembeyaz saçları ve Ayhan Işık vari dudağının üstünde ince bıyığı ile Kadri Bey içerde oturuyordu. Hemen o olduğunu anlamıştım, yine de tanıştırdılar bizi. Her zaman yanında olan Mimar Işık ( Topgül )  Hanımda yanındaydı. Yıl 1982.

    “Perspektiv çizebilirmisin, serbest el, karakalem bir perspektiv çiz bakalım.” dedi, elime bir salon resmi vererek.

    Çizdim, dikkatlice baktı, sonra da “Ücret meselesini konuşalım şimdi de. Ne kadar vereceksin ? ”

    Şaşırdığımı anlayınca, “ Amerika da öyle. Ben gittiğimde , bilinen bir Mimarın yanında çalışmak için üstüne para vermen gerekiyordu. ”

    Para istemiyorum, yol ve yemek masraflarını karşılayın, çalışırım demiştim ve işe başladım. İlk haftalık zarfını açtığımda, piyasaya göre oldukça iyi bir ücretle karşılaşmıştım.

    Yaklaşık 6 yıl çalıştım Ulus Mahallesindeki Kadri Beyin bürosunda.

    Mimar Kadri Eroğan

    Aslen Egeliymiş. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Mimarlık Bölümünü  bitirdikten sonra, bir süre çalışıp tabiri cazise her işi yapıp, para biriktirerek Amerika ya gitmiş.  İkinci Dünya Savaşının en yoğun döneminde, 1942 de, gemi ile. Akdenizi boydan boya geçmişler, Alman Denizaltılarından, yollarının kesilmesinden bahsederdi bu oldukça maceralı yolculukla ilgili.  Savaş yıllarının kısıtlı iş ortamı ve Yeni Dünyanın cazibesi için bu yolculuk riskine değerdi derdi.

    Bir Dağ Masalı; Öğretmen Ahmet;

             

    Savaşın bitimi ile 1946 yılında Türkiye ye dönünce,  Amerika dan tanıdığı Turgut Demirağ ın yapımcılığını yaptığı “Bir Dağ Masalı “ filminde oynadı. Film, 1948 yılında Türkiye de ilk kez düzenlenen Sinema Ödüllerinde İlk En İyi Erkek Oyuncu ünvanının almıştı. En İyi Dekor ünvanı da aynı yıl kendisine verilmişti. “ Turgut benim arkadaşımdı, o teklif etti. ” derdi.

    Aktörlük yönü, 1949 yılında çekilen “ Ya İstiklal, Ya Ölüm, Fato ” filmi ile bitmiştir. Sinema, Kadri Beyin cemiyet içindeki yeri ve çevre oluşumu için önemli bir adımdır. O yıllarda, Gazete-Dergi,  Radyo ve Sinema dışında başka bir iletişim kanalı olmadığı açıktır.

    Filmin senaryosu , Reşat Nuri Güntekin’in “ Bir Köy Öğretmeni ”adlı oyunundan, Turgut Demirağ ın uyarlaması ile   “ Bir Dağ Masalı ” olarak hazırlanmıştır. Film aslında Muhafazakar bir toplumda  Modernleşmenin öyküsüdür. İstanbuldaki Tıp Eğitimini ve hayatını bırakarak, Anadolu’nun fakir bir köyüne Öğretmenlik yapmak için gelen Ahmet’in geçirdiği zorlukların hikayesidir.  ( M. Çağrı İnceoğlu, “Bir Dağ Masalında Muhafazakar Modernleşme “ )

    Modernleşme temelde tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte öncelikle teknolojiye bağlı olan bir dönüşüme ve bunun, siyasal,ekonomik,kültürel yansımalarına işaret eder. ” Emre Kongar

    Mimar Kadri Eroğan’ın hikayesi de Öğretmen Ahmet in başına gelenleri anımsatmaktadır. Türkiye ye geldiği 1946-50  yıllarında Türkiye deki Mimarlığı baktığımızda, 1940 yılında başını Sedat Hakkı Eldem in çektiği II. Ulusal Mimarlık Akımı altında, geç dönem Osmanlı Mimarisi ve Selçuk Mimarisinin Modern Mimari ile sentezlenmiş Ulusalcı etkileri görülmektedir. Diğer taraftan Yabancı Mimarların  Kamusal Yapılarlardaki hegomonyası devam etmektedir.  Akademi ve Üniversiteler de birkaç aykırı düşünce dışında, Modernlik altında tüm köşelerin tutulduğu Totaliter gizli bir Mimari baskı vardır.

    Bu  dönemde yapılan Yarışmalar, Özgünlük ve Modernlik konusunda gerçekten Türk mimarisi için önemli olmuş, birçok mimarın önünü açmıştır.İkinci Ulusal Mimarlık’taki çözülme de bu yarışmaların etkisi ile son bulmuştur.

    Arkitekt, 1947 Sayı 7-8 Karaköy de Yapılacak Büro Binası Yarışması 3. Mükafatı.

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    Amerika’da Richard Neutra’nın ofisinde çalışmıştı.

    Büronun duvarında,  15 Ağustos 1949 tarihli Richard Neutra’nın resminin olduğu Time dergisinin siyah beyaz bir kapağı asılıydı.

    Frank Loyd Wright ile ilgili anlattığı anekdotların da kaynağı, Neutra nın, F.L. Wright ın yanında çalışmış olmasıydı.

    Neutra yı araştırdığımızda; ana söyleminin artık ulusal bir mimarlığın olmadığı, Yapıda kullanılan malzemelere bağlı olarak, Dünyanın birçok yerinde aynı anda uygulanan Evrensel bir mimari tarz olduğunu görürüz.

    O dönemde Mimarlar arasında, ki daha sonraki yıllarda hafifleyecek olan ve günümüzde ise Kamu Otoritesi tarafından baskılanan,  iki ayrı görüş vardı.  “ Ulusal-Gelenekciler” ve “ Evrenselcilik-Çağdaşlık- Modernlik “  Kadri bey Evrenselcilik  düşüncesini benimsemişti. Yapı da kullanılan malzemeler, İşvrenin istekleri uslubu belirler derdi. Ulusal Mimari ve Türk Evi diye bir kavram olmadığı, aynı zaman kesitinde, aynı malzeme ile yapılan yapıların birbirine benzedğini savunurdu. “Kahire de de aynı cumbalı binaları görebilirsin.” derdi. 19. yy da yapılan ahşap çatkılı evlerin, dünyanın birçok yerinde aynı, olduğunu, dar sokaklarda, sokağın daha rahat görülmesi için cumbanın her yerde olduğundan bahsederdi.

    Neutra nın eskizlerini incelediğimizde mimarideki tercihlerini, alçak tavanlı mekanları, yatay ağırlıklı çizgileri, arada serpiştirilmiş taş dokuları, geniş ve farklı kotlardaki terasları, sıkça kullandığı su öğeleri, geniş camekanlar, naif betonarme elemanları Kadri beyin mimarisinde de hissedebilirsiniz.

    1950-60 Dönemi

    1950-60 arası, hem Kadri Eroğan,  hem de  1930 larda dünyayı kasıp kavuran Rasyonel düşünce, Modernizm ve Evrenselcilik gibi kavramlarla yeni tanışan Türk Mimarisi için bir dönüm noktası olmuştur. Gerçek anlamda modern mimari hareketin başlamış olduğu 50 ler, Türk mimarlığının, teknolojik, ekonomik, sosyal, çevresel verilere bakmaksızın daha çok, dış yayın ve etkilerle beslendiği evrenselci, rasyonalist bir dönemdir. ( Elvan Altan Ergut, “ Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı: Tanımlar, Sınırlar, Olanaklar.” )

    Pera döneminde, Galatasaray, Tokatlıyan Handa bürosu olan Kadri Bey, Sanayileşme ile doğan zengin zümre, göç nedeni ile büyüyen kentte yeni oluşan imar sahaları gibi nedenlerle artan İnşaat Sektörüne paralelel olarak birçok proje hazırladı.

    Bu projelerden bazıları Arkitekt Dergisinde yer almıştır ;

    1954 Sayı 3-6 Bay Mithat Güldü Evi (aynı zamanda bu sayının kapak resmi),

     

    Pertev Eczanesi,  1954

    Akbank Kurtuluş Ajansı, 1954

     

    1955 Sayı 3, İş Bankası , Otel, Şube ve Sinema Yapısı yarışması;

     

     

     

     

     

     

     

     

    Levent, Büyükdere Eczacıbaşı İlaç Fabrikası.   ( Kanyon AVM nin yeri )  Sermayenin güçlenmesi ile birlikte İstanbul çevresinde birçok Sanayii tesisi de yapılmıştır. Büyükderedeki Eczacıbaşı ve Roch ilaç  fabrikasının projeleri de Kadri Bey tarafından hazırlanmıştır.

    Prestij ve Cemiyet Hayatı için Lüks Oteller

    Dış dünyaya açılan İstanbul da, ardı ardına büyük otel projeleri yapılmaya başlanmıştı. Bu oteller, sadece konaklama amacı için değil, geniş yemek salonları ile, Cemiyet hayatında ve gösterişli lobileri ile prestijli bir hayat tarzı için yepyeni bir dünyaya, sosyete tabir edilen elit bir zümreye ve tüketim heveslerine yol açıyordu.  1956 da açılan Harbiye deki Hilton Oteli Amerikalı mimarlar Skidmore, Owings ve Merrill tarafından tasarlanmıştı. Yine aynı dönem, Yeşilköy Çınar Oteli, Elmadağ Divan Oteli arka arkaya planlanmaktaydı.

    1956, Büyük Tarabya Oteli

    İşte bu dönemde, Tarabya da  Tokatlıyan Otelinin yanmasından sonra, aynı yerde planlanan otelin projesini Kadri Eroğan tarafından hazırlanmıştır.

    O yılların çok popüler olan, Kartezyen yatay ve düşey etkili , Evrensel Formların, geniş camekanların,ferah mekanların, geniş uçan saçağı ve  İstinye koyuna doğru eğrisel bloğu ile özgün ve modern bir mimari örneği olmuştur.

     

         

    Tarabya oteli, hem konumu, hem de mimarisi ile, birçok filmin de seti olmuştur. Kadri Bey, daha sonraki yıllarda da , otele Türk Hamamı, Sp ve daha sonra açık ve kapalı yüzme havuzu tesislerinin de projelerini hazırlamıştır.

    Gelişen Sosyal yaşam, bu yıllarda birçok tesisin açılmasına sebep olmuş, Kadri Bey, Ömür Restaurant, Parisien Klüp, Oriental Klüp gibi mekanların yapımı ve dekorasyonlarını gerçekleştirmiştir.

    Ömür Restaurant, İncirli.

    1960-70 yılları arası.

    1960’ların başlangıç yılları  mimari de rasyonalizmden uzaklaşma dönemi olmuştur. Ne yazık ki, 1950 lerde başlayan modern mimari hareketin yükselişi duraksamıştır.

    Daha sonraları,  genişleyen ifade yelpazesi beraberinde tasarım ve uygulamalarda özgün kimlik ve yerel –çevresel değerlerin önemini arttırmıştır. Düşünce olarak Modern Mimari Türkiye ye iyice yerleşmişti fakat teknik alt yapı ve Yapı da kullanılan teknolojik malzemeler Avrupa ve Amerikaya göre oldukça yetersizdi.

    Bu yıllarda, Kadri beyin de radikal evrenselci görüşleri daha yumuşamış, özellikle Sanayici işverenler için yaptığı Yalı ve Villarda, Levanten Mimarisi öğelerini kullanmıştır.

    1961 yılı, 2 sayılı  Arkitektte yayınlanan “ Yeniköyde Bir Yalı ” açıklama yazısında, Boğaziçi Yalılarının karakterine atıfta bulunduğu bölümlerde  bu değişikliği görebiliyoruz.

    Yeniköyde Bir Yalı . Arkitekt 1961 sayı 2

                                                                                     

     

    Arkitera da yayınlanan diğer bir yazısı ; 1961, Sayı 3, Sedef Adası Yerleşkesi,

    O dönemdeki bazı çalışmaların eskizleri;

                                                          

    1970 sonrası

    70 li yıllarda Türkiyedeki dönem dönem ortaya çıkan ekonomik ve sosyal krizler,düzensizlikler, Türk Mimarlığını da  olumsuz yönde etkilemiştir. Batıdan gelen yeni akımların etkileri ile arada bireysel özgün projelerin ortaya çıktığı bu dönemde, İnşaat sektörü ve Müteahhitlik  bir iş kolu olarak ortaya çıkmıştır. Genele baktığımızda geciken sanayi devrimi ve aşırı hızlı nüfus artışı; plansız ve yoğun bir kentleşme sonunda ortaya çıkan büyük konut açığı, zamanında önlemlerin alınmaması nedeniyle, yapsat düzeni, kalfa yapıları, kaçak yapılar ve gecekondularla yeni  bir anonim mimarlık yaratmıştır.

    Bu nedenle  Türkiye de mimarlık her şeyin bilinçli-bilinçsiz denendiği bir kargaşaya sürüklenmiştir. Bu tutarsızlıkta mal sahiplerinin görgü ve kültür düzeylerinin önemli bir rol oynadığı da söylenebilir. Büyük projelerin yapımında ise işverenler tasarım işlerinde genellikle sıradan yabancı mimarlar lehine karar vermeye  başlamışlardır.

    Bu yozlaşma da bir gün  müteahhitin birinin  televizyon reklamına çıkıp elinin tersiyle masanın üstündeki bütün projeleri yere atmasına kadar ulaşmıştır.

    Aslında bu durum sadece Türkiye de değil, Dünyanın pek çok yerinde  geçerli. Özellikle Uzakdoğu ve Ortadoğuda olduğu gibi  gökdelenler ve büyük projeler kentlerin kimliğini koruma kaygısını gözardı edilerek özenti ve güç gösterisi yarışına dönüştü.

    Kadri Bey, geleceği görmüştü aslında. Bu nedenle 70 li yılların başından itibaren, kendi tasarımlarını daha özgün uygulamak ve ekonomik olarak bağımsız kalmak için Müteahhit-Mimar tanımında, özellikle yeni gelişen Beşiktaş Ulus, bürosunu da buraya taşıyarak, çiz-yap uygulamalarına başlamıştır.

    Bu dönemde, Ulus ta, Hayat, Mehtap ve Alara  Aparmanı kendi uyguladığı projeler olup yine Ulustaki Tekfen Genel Müdürlük Binaları da,hazırladığı projelerdir.

    Müşteri tercihinde daha seçici olduğu bu yıllarda, Kadir Has , Nejat Eczacıbaşı, Feyyaz Berker, Arslan Sadıkoğlu, Emin Hattat, Özdemir Sabancı,Muhlis emek, Nail Gürün, Şevket Akyürek, Yakup Soyugeç, Necati Akçağlar gibi Sanayi şirket sahibi ailelerin özel işlerini yapmıştır. Özellikle boğaz için de birçok yalının projesine imza attığı dönemdeki projelerden biriside, Beylerbeyinde, Hasip Paşa Yalısının bitişiğidir.

        “ Ben avangard  bir mimarım.”

    Böyle görürdü kendisini ki doğruydu. Gündeme gelmeyen birçok ilklerin öncüsüydü. 1952 de, Hilton projesi hazırlanırken, o kartezyen akslı , blok görünüşlü İstanbulun ilk 5 yıldızlı otel projesini bitirmişti bile.

    İlk alışveriş merkezi projesini de bu şekilde hazırlamıştık.

          İlk alışveriş merkezi

    86 yılıydı. Feyyaz Berker birgün ofise geldi. Akmerkezin bulunduğu yer top sahası, araba talim yeri olan boş bir arsaydı. Buraya bir alışveriş merkezi yapmak istediklerini, bunun için de çok acil  bir avan projesi hazırlanmasını talep etmişti. AVM, nasıl bir şeydi, hiç görmemiştim. Kadri Bey, Amerikaya yaptığı seyahatlerdeki  izlenimlerinden projeyi anlatmıştı.  Birçok yabancı mimarlık dergisine aboneydik. Dışardaki, özellikle Batıdaki gelişmeleri çok sıkı takip ederdi. Beğendiği sayfayı koparıp bize verirdi. Alışveriş merkezi, koridorlar, orta galerileri bunlara bakıp oluşturmuştuk  Yükseklik, bodrum kat sayısı, blokların sayıları, tip ve yüksekliklerle ilgili sorular sorduğumda, nasıl olsa değişir, bu ilk avan, çok irdeleme demişti. Sonunda avan proje ortaya çıkmıştı. İşe bakın ki 1986 sonunda yaptığımız bu avan projenin uygulanma şartı ile Plan Tadilatı onaylandı.  Daha sonra Uygulama Projeleri yurt dışında hazırlatılmıştı.

    Son işimiz BAE, Abu Dhabi de Şeyh Zayed için bir Türk Hamamı projesi olmuştu. Projenin uygulaması için Abu Dhabi ye gitmek üzere, 1988 yılının sonunda Kadri Beyin ofisinden ayrıldım.

    Kadri Eroğan’ ın mimari literatürde gerçek yerini bulmadığı kanısındayım.

    Kategori:
    Makale

    Cevap yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Mimari Medya