Işık, insanlığın kendini arayış öyküsünde psikolojik ve fiziksel etkileri ile uygarlıkların gelişmesinde çok büyük rol oynamıştır. Var olmak denildiğinde hepimizin aklına farklılık gösteren belirgin benzerlikler gelse de ışık; tüm inançları ve dinleri çevreleyen ilahi bir kavram olarak yerini her zaman korumuştur.
İnsanoğlu varoluşundan bu yana ışığın ve varlığının kaynağını bulmaya çalışmıştır. Bu başlangıcı bulma arayışı bir yaratıcıya inanma ve tapınma ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. İnsanoğlu yaratıcısına bağlılığını göstermek için ibadethaneler inşa etmiştir. İnşa süreci içerisinde ister beşeri ister ilahi tüm dinlerin ibadetlerinden gelenekselleşmiş bir takım yapı teknikleri ortaya çıkmıştır. Tanrı’yla eşdeğer tutulan kralların mezarları olarak kullanılan piramitler, günümüze kalan ve en çok bilinen ilk dini mimari örneklerindendir.
Tüm dini mekanlarda elde edilmek istenen “ilahi ışık” psikolojik ve fiziksel olan beklentilere uygun olmalıdır. Işık, tüm dini yapılar için vazgeçilmez bir olgudur. Gerçekleştirilecek olan sakin atmosfer yapısında, aydınlatmanın payı yadsınamayacak kadar önemlidir. Bir ibadethanenin güzelliğini ortaya çıkaran etmenlerden biride ışıktır. Işık; vurgulama, sınırlama ve mistik bir alan oluşumunu yönlendirme kuvvetine sahiptir. İşte bu açıdan ışığı kullanma şekli çok önemidir.
Dini mekanlarda kullanılan eski tip aydınlatmaların yüksek enerji tüketimi ve kısa ömürlü olması LED’e geçiş süresini hızlandırmaktadır. Mevcut sorunlar göz önünde bulundurularak eski tip aydınlatmalar yerine birçok dini mekan LED aydınlatma sistemine geçmektedir. Aydınlatmada, İbadet edenler için görsel konfor koşullarına dikkat edilmesi gerekirken dini mekanın mimarisine de uyumlu olması göz önünde bulundurmalıdır.
“Aydınlanmadan çok söz ediliyor, daha çok ışık isteniyor. Tanrım, ya insanların gözleri yoksa, ya da gözü olanlar gözlerini bile bile kapatıyorsa, onca ışık neye yarar”.
Lichtenberg